20 Mayıs 2011 Cuma

Bir Ankara Hatırası 23.04.11

23 Nisan Pazar sabahı. Bir önceki gece yalnızlığıma gömülüp, Ayşe Kulin’in “Face to Face”ini okurken uykuya dalmışım. Uzun süredir aklımda olan Ankara Kalesi Ziyaretini gerçekleştirmeye karar verdim, yaptığım parça parça kahvaltıdan sonra. 

Kale Yolu;

Ulus dolmuşuyla son durağa kadar gittikten sonra, 50 metre yanınız Ulus’un merkezi zaten, hatta Ankara’nın eski merkezi de diyebiliriz. Şans eseri, ulusal bi bayrama denk gelmesinden dolayı müzeler çok doluydu, ben de bir kez daha göreyim dedim ilk ve ikinci meclisi. İkinci meclise geçilme tarihi 1924, ilk meclisin açılışından da tam tamına 91 yıl geçmiş. Aynı günde bu duyguyu yaşamak, o insanların kıyafetlerini, Lozan Antlaşmasının imzalandığı masayı bizzat görebilmek paha biçilemez duygular. Zaten ulusal duygulardan ziyade, yıllar önce olan olayları hissedebilmek oldu beni her zaman en çok etkileyen.  İki meclisi de gezdikten sonra, Ankara Kalesi ve Anatolian Museum of Civilizations tabelalarını takip ederek ilerliyorum yoluma, zaten pek de takip etmeye gerek yokmuş, Bent Deresi yol ayrımına kadar dümdüz ilerleniyor. Sonra kalenin alt kısmındaki parkı görünce sürekli dik gitmeye çalıştım, gel gelelim önce sağa doğru gidip sonra yukarı çıkmak daha iyi bi yolmuş. Çünkü o mahallelerin –artık at pazarı mıdır çinçin midir bilemiyorum- içinden, dar sokaklarından ve değişik insanlarının arasından geçeceğimi tahmin etmiyordum. Ama iyi ki geçmişim, her zaman değişiklikleri yaşamak, tatmak taraftarıyım hayatta. Her tarz insanla bişeyler paylaşabilecek konumda olmalıyım. Zaten bunun daha da uğraştığımı birazdan anlatıcam =) Çok dar ve karmaşık sokaklardan yukarıya ilerlerken, ufak bi çocuk gelip Ankara kalesini anlatmaya başladı, eskiden kaplanla aslan dövüşüyomuş kalede falan, çok anlamadım tabi bişey, ama okul harçlığını verdim, onun için bir liranın benim için olduğundan çok daha değerli olduğunu biliyorum ve ona daha fazla mutluluk verecek olan şey benim her zaman içimi rahatlatır.


Kadınlar dünyanın her yerinde aynı;

Derken zar zor kalenin kapısına geliyorum, bi tane turist aile, kapıda el yapımı çanta satan kadınlarla vücut dilini kullanarak anlaşmaya çalışıyor. Bi yandan anlaşmaktaki sıkıntılar, bi yandan evin genç kızının çanta seçiminde karara ulaşabilmesindeki sıkıntılar. Gidip yanlarına, lafa atlıyorum bikaç kere. Sonra ailenin babasıyla konuşuyoruz  birazcık, “it is difficult to choose” deyip gülüyor bana doğru (:, ben de “luckily, only one of the woman is trying to choose at the moment, otherwise it would take much more time” diyorum, dünya erkeğinin sıkıntılarına bir kez daha kahkahalarla parmak basıp, yolumuza devam ediyoruz.  Kalenin üstünde bikaç fotoğraf, kendi kendime romantizmimden sonra bu kez Müze tarafından çıkıyorum kalenin.


Beyni Olmayan Ülke yöneticilerimiz var bizim;

Tamam, kalenin çıkışındaki Rahmi Koç Müzesi’ne müze kartla giremememizi anlarım, özel işletme ama TBMM müzelerinin kapısındaki ve başka birçok devlet elindeki tarihi mekândaki “MÜZEKART GEÇERSİZDİR” yazısını nasıl asıyorlar utanmadan? Hani bu, öğrenciye indirimli bilet yapıp, sonra da parayla “paso” denen rezilliği satmaya çalışmak gibi. Allah’tan Anadolu Medeniyetleri Müzesinde çalıştı müze kartım, bu müzede farkettiğim şey bir müzeyi gezerken iyi bir rehbere sahip olmanın, gezinin seyrini tamamen değiştirebileceği oldu. Şimdiye kadar görüğüm en iyi İngilizce konuşan Türk rehberlerle karşılaştım burada, hele geçen hafta Efes’te gördüklerimle kıyaslanamazlardı bile. Ve güzel hikâyeler anlatıyorlardı. Boş boş paleolitik taşlara bakarken, turist gruplarının arasına karışıp, ilgiyle inceledim müzeyi.  Bi daha ya şu teyplerden alıcam, ya da bi şekilde bi rehbere abanıcam kesinlikle (:

15 liraya her şey serbest;

Aşağıya doğru yürürken, bent deresine yöneldim. Kamerama ses etmelerinden korksam da, girdim içeriye. O güzelim garip ve kirli sokakları, vitrinlerdeki kadınları ve her tipten toplanmış adamları izlemeye, ellerim cepte yürümeye başladım. En köşelere kadar gittim, bi köşede iki teyze oturuyodu. Birisi sakız var mı dedi. Yok valla dedim. Tamam, bi yaklaşsana yanıma dedi. Yaklaştım, elimi tuttu ve sevişelim dedi, sağol istemiyorum dedim.  20 lira herşey serbest dedi, fiyat 30 lira olmasına rağmen. Canım istemiyor dedim, paran mı yok dedi. 20 liram var ama versem dolmuş param kalmaz dedim, 5 lira geri veririm dedi. Olmaz dedim ayrıldım yanından, uzatsam pazarlığı 10 liraya bile olucaktı sanırım (: Evlerden birinin önünde baya yığılmış bi insan topluluğu vardı, merak ettim baktım, gerçekten de çok güzel kızlar vardı. Gel gelelim, topluluk hiçbişey yapmıyor, ne ilerliyor ne de içeri giriyordu, sadece ilerliyorlardı. Sonra ben bi tur atıp dönerken, kızlardan birinin camı açıp, ayıp ama ne var sinema mı izliyosun dediğini gördüm, dağıldı kalabalık.

İnşaat ve Makine Şirketlerinin Olayı;

Ulus’tan eve dönüş planı yaparken, aklıma AKM’deki Yapı Makineleri Fuarı KOMATEK geliyor. Merkezin başından sonuna kadar, devasa fuar çadırları, ve çadırların arasındaki yollar tamamen makinalar ve şirket stantlarıyla dolu. Standların ürünleri çok büyük ve buna bilmukabele müşterileri de büyük olduğu için, özenle hazırlanmış ikramlar, viskiler, canlı müzikler. Ama en önemlisi her standda bir ya da iki tane güzel ve mini etekli kız var. Abazalıktan ilgi çeken bir şey değil bu, bildiğin 500e yakın şirket standını gezip 1000 tane güzel kız görüyorsunuz, Ankara’nın toplam güzel kız sayısından belki de fazla bi oran. Tekniksel olarak pek bişey anlamadım maalesef, şantiyeci olmam gerekiyordu belki. Belki öyle bile olsa anlayamayacaktım.  Ama mail adresimi almak için üstüme çullanan şirket kızlarından birazcık da olsa anlıyor olduğum kesin.

Gezinin Kitabı: Ayşe Kulin – Face to Face (Türkçesi Bir Gün müş)

Şarkısı: Die Antwoord – I Don’t Need You

Issız Haykırışlarımın Feryadında Kaybolur musun?

Yarınlara.... Korkusuz ve uzaksın be güzelim.

GEL, dolaşalım biraz.

GEL uzak diyarlarında Karluv Most'un, yok oluşlarını hissettiğimiz o küçük ellere sahip bir matruşka satıcısı gibi gel, - ki matruşkalar Çek kültürüyle alakasızdır aslında -

Ahmet'in de söylediği gibi; "beyinsiz aşkım sen yürekli ol gel"